Popüler Konu Düşünce Gücü/Pozitif Düşünce/Olumlamalar

Çakraların Psikolojik Yönleri

Kök çakrası

Omuriliğin aşağısında, kuyruk sokumu hizasında yer alan bu çakra, yaşam gücünün, yaşama bağlılığın, toprakla bağlantının merkezini temsil eder. "İki ayağı yere basmak" deyimi bu açıdan doğru bir sözdür. Kök çakrası, fiziksel dünyada yaşam gücünün kendini ilk gösterdiği yerdir. Kuyruk sokumu, uçucu halde bir enerji pompası gibi hareket eder. Bu pompa, enerjiyi omuriliğin tepesine doğru yollar.
Bu çakra açık olduğu zaman birey, fiziksel gerçeklik içinde yaşamak için büyük bir arzu duyar. "Varlığı" kuvvetlidir, yaşam doludur. "Ben, burada ve şimdi varım" diyebilmek, bu merkezin iyice açık olduğunu gösterir. Birey sık sık, bir "enerji jeneratörü" gibi davranır, çevresindeki insanların enerji sistemlerini - bir pilin yaptığı gibi - tekrar doldurarak etkiler.
Bu çakra engellenmişse, birey fiziksel gerçekliği tam olarak farkedemez, gerçekten "orada" değildir. Fiziksel hareketlerden kaçınır, çabuk yorulur ve kolay hastalanır. Fiziksel "gücü" eksilir.

Hara çakrası

Göbeğin altında, hafifçe solda yer alan bu üreme merkezi, bir kişinin açığa vurabileceği sevgi niteliğini temsil eder. Hara çakrası, fiziksel ve cinsel zevkin alışverişini kolaylaştırır.
Bu çakra açık olduğu zaman, tatmin edici ve güçlü bir cinsel deneyim yaşanır. Buna karşılık, tam tatmin, tüm şakraların açık olmasını gerektirir.
Kadında hara çakrası kapalıysa, partnerinden cinsel besin almayı başaramayacağından, tatmin yaşama alışkanlığı da olmayacaktır. Çünkü vajinasıyla iletişim kurmayı başaramaz ve bunun sonucunda da ilişkiden zevk alamaz. Büyük olasılıkla, inisiyatif almayı tercih edecektir. Buradaki bozukluk, onun baskın olma ihtiyacıdır. "Açık" çakra durumunda ise, bazı zamanlarda aktif olmayı ve diğer zamanlarda da alıcı olmayı, alışveriş hareketine göre tercih eder. Ama bu durumda, bir korkusu vardır: partnerinin baskın olma yetisi.
Erkekte bu çakra kapalı olduğu zaman, erken boşalma veya ereksiyon olamama görülebilir. Bu engelleme, cinsel gücünü göstermekten korkma ve bunu bastırma anlamına gelebilir. Karşılıklı saygı ve güven, bu çakranın açılmasını sağlayabilir. O durumda eşler, birbirlerini karşılıklı suçlamak yerine, daha çok anlayış ve sevgi alıp vermeyi seçmelidirler.

Karın çakrası
Gücün yuvası ki nin merkezi (mide ile omurga arasındaki sempatik sistem örgüsü) olan karın bölgesi, insanlar arası ilişki açısından çok önemlidir. Bir çocuk doğduğu zaman,
hayali göbek bağı ile annesine bağlı kalmaya devam eder. Daha sonra, bir başka kişiyle samimiyet kurduğu zaman, aralarında daha sonra bir "kırılma" durumuyla kopacak şekilde "hayali" bir bağ örülür. Diğer çakralar arasında da başka bağlar örülür, ama karın çakrası "anne-çocuk" bağını üretendir.

Karın çakrası açık olan biri, yıldızlı bir gökyüzüne bakıp evrendeki yerinin farkına varabilir. Her ne kadar bu çakra "zihinsel" düzende olsa da, onun iyi çalışması bireyin doğrudan duygusal yaşamına bağlıdır, çünkü zihinsel süreç bir düzenleyici görevi görür. Bu merkez açık ve uyum içinde olduğunda, kişi zengin ve derin bir duygusal yaşam sürer. Buna karşılık, eğer koruyucu zarı yırtılırsa, duygularını, bir uçtan diğer uca doğru engellenemez bir iniş çıkış içinde yaşar.
Ki merkezi kapalı olduğu zaman, birey duygularını hiçbir şey hissetmeyecek kadar engeller. Evrendeki tekliğinin hiçbir zaman bilincine varamaz ve bunun sonucunda, oradaki yerini alamaz. Evrende yerini almak, aynı zamanda sorumluluk almak demektir. Öyleyse, bu çakra aynı zamanda sorumluluk merkezidir.


Kalp çakrası

Kalp çakrası, fiziksel boyut çakralarıyla ruhsal boyut şakralarına eşit uzaklıkta yer alan, evrensel sevgi merkezidir. Kalp hastalıkları, zatürree, astım, bronşit ve hatta tütün zehirlenmesi, sevginin boğuluşunu temsil eder. Bu çakra, aynı zamanda iradenin, egonun merkezidir.
Kalp çakrası, "şifa merkezi"dir. Enerji, omuriliğin dikey enerji akımında dolaşır, ardından kalp çakrasına geçer ve oradan da iyileştirici kişinin ellerine ve gözlerine veya ikisine de yönelir. İyileştirme sürecinde, kalp çakrası fiziksel düzlemdeki enerjiyi, ruhsal enerjiye ve ruhsal enerjiyi de hasta tarafından kullanılacak olan fiziksel enerjiye dönüştürür. Demek ki bütün iyileştirme süreci sevgi üzerine kurulmuştur.
Bu merkez ne kadar açıksa, kendimizden başlamak üzere, çocuklarımızı, eşimizi, ailemizin diğer fertlerini, arkadaşlarımızı, komşularımızı, hayvanları, toplumu, hatta dünyadaki ve evrendeki her yaratığı sevme kapasitemiz o kadar genişler. Bu merkez tarafından, sevdiğimiz ve aşık olduğumuz kişilerle hayali bağlar (ilişkiler) kurarız.
Bu çakra açık olduğu zaman, birey başkalarının kişiliğini bile keşfedebilir. Onların tekliğini, iç güzelliğini, yaydıkları ışığı olduğu kadar olumsuz veya az gelişmiş yönlerini de fark edebilir. Yaşamında ve kendisini çevreleyen insanlara karşı olumlu davranışlar sergiler. Tasarılarının "içinden geldiğini" ve çevresindeki kişilerin gerçekleşmesinde yardımcı olduklarını hisseder. Kendini uyum içinde hisseder.
Bu çakra kapalı olduğunda birey, kayıtsız şartsız sevmekte, yani karşılığında hiçbir şey beklemeden sevmekte zorluk çeker. "Hiçbir şeyin yolunda gitmediği", tüm projelerinin engellendiği, ve çevresindekilerin, meslektaşlarının onun tekerine taş koyduğu hissine kapılır. Düşmanca bir dünyada yaşadığını düşünür ve o da saldırgan bir şekilde davranmaya yönelir. Şu cümle onu iyi açıklar: "Size rağmen, "ben" ne istersem, elde edeceğim". Bu kişi, sevdiğini söylediği kişiyle karşılıklı saygıya dayanan bir ilişki kurmak yerine "baskın olmayı" ve "onu elde tutmayı" isteme eğilimindedir.




Boğaz çakrası


Bu merkez, ruhsal seviyeleri yönetir. Aynı zamanda, algılama, ifade etme (kendi gerçekliğini ifade etmek) ve iletişim merkezidir. (Boğazına düğüm takılmak, kişinin hissettiklerini açıklayamamasını ifade eder.)
Boğaz seviyesinde yer alan bu çakra, bireyin kişisel ihtiyaçları karşısında sorumluluk almasıyla ilgilidir. Yeni doğmuş bebek, annenin memesine doğru yerleştirilir, ama besin alabilmesi için onun süt emmesi gerekir. Aynı kural, tüm yaşamı boyunca geçerlidir. Kişi büyüdükçe, temel gereksinimlerinin karşılanmasının tümüyle kendine bağlı olduğunun bilincine varmalıdır. Tam olgunluğa, yaşamındaki eksikler için başkalarını suçlamayı bıraktığında ve ihtiyaçlarıyla isteklerini karşılamada inisiyatifi ele aldığında ulaşır.
Bu çakra açık olduğu zaman birey, evrimi için ihtiyaç duyduğu, "karşılık"a doğru çekilir. Bu çakra kapalıyken, bireyin kendisine sunulanları reddettiği gözlenir. Bu eksiklik onda, "kurban" olma (veya kurban rolü oynama) şeklinde gelişebilir.


3.Göz çakrası

İki kaş arasında yer alan bu çakra, Hintliler'de ajna'yı, ruhsal merkezi temsil eder. Bu önsezi merkezi, psikolojik ve manevi olarak kendimizi geliştirdiğimizde açtığımız bir merkezdir. Bu açılma, kişinin zihinsel kavramları anlama ve idrak edebilme kapasitesine bağlıdır, yani evrenin, gerçekliğin kavramlarına, veya yine dünyayı nasıl algıladığına ve dünyanın ona karşı nasıl tepki verdiğine bağlıdır.
Meditasyon sırasında bu merkezin titreşimler yaymasının sebebi, bilgilerle ve algılamalarla genişlemiş bir akımın süzülebilmesi için daha geniş açılması gereğidir.
Eğer düzenli olarak meditasyon yapıyorsanız, bu his zaman içinde azalacaktır. Bu merkez yavaş çalıştığı zaman, yaratıcı fikirler, dolaşımdaki zayıf enerji miktarı yüzünden engellenebilir. Eğer bu merkez kapalıysa, gerçeğin algılanması çok yanıltıcı olmaya başlar ve şekilsiz, hatta olumsuz görüntüler üretilir. Baş ağrısı, bu çakranın kapalı olduğunu gösterir.


Taç çakrası
Ruhsal bilgilerin merkezidir, orada yaratıcı düşünceler oluşur. Bireyin ruhsal dünyasıyla bağlantılı olduğu kadar, fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal bütünlüğüyle de ilgilidir. Meditasyon sırasında, "Üst-Ben"imizle ve tanrısal ışıkla iletişim kurduğumuz merkezdir. "Akaşik(5) perde" den çıkan bilgi, bu çakra tarafından düzene sokulur.
Bu merkez açık olduğunda birey, ruhsallığını çok kişisel ve kendine özgü bir şekilde yaşar. Bu ruhsal yaşam dogmalar tarafından açığa vurulmaz, daha çok "var olma durumu", sonsuzluğa doğru dünyasal gerçeğin üstünlüğü hissi tarafından açığa vurulur. Kişi, varlığına bir anlam kazandıran tam rahatlık, huzur ve güven hissi geliştirir.
Bu merkez kapalıyken, kişi ruhsallığına bağlanamaz ve üst kaynaktan gelen bilgi kesilmiş olur.

Chislaine D. Martel - Ben Enerjiyim

-----

benim nedense 3. göz çakram bişeyleri görmeye başladığım anda acaip ısınıyor ve beynime basınç yapıyor..bunun nedenini bi türlü bulamadım..bazen istemsiz görüntüler geliyor gözümün önüne..tamamen 3. gözümle alakalı..bi ara 3. göz ile ilgili zikir çalışması da uygulamıştım ki bu 3. boyuttaki göremediğimiz pek çok şeyi gördüğüm anlar vardır :)
 
olumsuz düşünen,dilinde beddua küfür olan insanların yüzlerine ve hayatlarına bakın!!hep kötüdür hep sorundur..
birde tam tersi olanların yüzlerine ve hayatlarına bakın!!miss gibi berraktır..
Evet canım işte annem olduğu için haline üzülüyorum aslında,hep tahamülsüz,asabi bir insandı ama yaşlandıkça bilgeleşeceğine daha da çocuklaşıyor,bir kin,bir kahır her hareketimize,bizi de küstürüyor kendine,sonra yine mutsuz oluyor...İşte olumsuz düşünceler içinde debelenip duruyor..
buttrfly dediği gibi annen bile olsa bişey yapammıyorsun,laf anlatamıyorsun
 
kendi tercihi kimse bişey yapamaz kendinden başka
 

Pofu 3. Göz ile ilgili zikir mi?
Çok merak ettim söyler misin?
 
Pofu 3. Göz ile ilgili zikir mi?
Çok merak ettim söyler misin?
evet canım..konumda mevcut hepsi aslında şuan aklımda yok..bi deftere yazdığımı biliyorum ama nereye onu bilmiyorum..geçmiş sayfalarda var ama..paylaşmıştım..yalnız :) evet çok cazip bişey ama denemeni tavsiye etmiyorum çünkü eğer açılırsa ve kullanmayı/kapatmayı bilmeden açarsan inan bana caziplikten çok daha fena şeyler olur..dikkat et
 
aradığım konuyu buldduuumm!!! :)

BOYUTLAR
DİN’DE HANGİ TANIMLAMALAR, “BOYUTSALLIK”A İŞARET ETMEKTEDİR?


Geçmişte kullanılan klâsik anlatıma göre, Dünyanın yaşadığımız zemini üzerinden, Ay yörüngesine kadar olan sahada yedi kat yer vardır.
Ve bu anlayışa göre biz, şu anda yedi kat yerin dibinde yaşamaktayız!.
Bizim üstümüzde altıncı kat yer, üstünde beşinci yer ve Ay’a kadar birinci kat yer vardır.
Esasen bu anlatım, bizim atmosfer tabakalarını tanımlamaktadır.
Atmosfer dışında birinci semâda yani gökte Ay vardır, ikinci katta Merkür, üçüncü katta Venüs, dördüncü katta Güneş, beşinci katta Mars, altıncı katta Jüpiter ve yedinci katta da Satürn ve diğerleri mevcuttur.
Bundan sonra “yıldızlar feleği” denen “galaksiler” vardır.
“KÜRSİ” ismi ile tanımlanan, “Samanyolu Galaksisi”dir.
Mekân kavramı, Güneş sistemi dışında, galaksiye uzanır.
“Din”deki bunun dışında kalan tüm tanımlamalar varlıklar ise tamamiyle BOYUTSALDIR!.
Esasen bizim kullanmakta olduğumuz “KOZMİK” kelimesi dahi günümüzdeki kullanım şekliyle, “BOYUTSALLIĞI” ifade içindir... Yoksa kastımız, bu kelimenin orijinalinden gelen “Evrene ait” anlamında olarak “mekân” ifade eder bir anlam değildir.
“Kozmik ışınlar” dediğimizde de işaret etmek istediğimiz mânâ, “uzaydan gelen ışınlar” olmayıp, “uzayın boyutsal katmanlarına ait varlıkların yaydıkları dalgalar”, yâni “alt boyut katmanlarına ait ışınlar” anlamındadır.
Kezâ “KOZMİK VARLIKLAR” dediğimizde de anlatmak istediğimiz “varlıklar”, bugün “UZAYLILAR” dedikleri ve öyle sandıkları “uzaylı varlıklar” değil; bizim boyutumuzun dışındaki boyutların katmanlarında yaşayan ve dinde “melek” diye isimlenmiş bulunan sayısını Allah’ın bildiği varlıklardır.


BOYUTSAL GEÇİŞ

"Tenezzül", yukarıdan aşağı inen mekânsal bir olay değildir!.
"Tenezzül", boyutsal bir geçiştir!.
Boyutsal bir geçiştir, derken neyi anlatmak istiyoruz?.
Madde, moleküler yapı, atom, atom altı boyut, kuantsal boyut, enerji ve özündeki Hiç`lik... Ehadiyet noktası, sınırsız sonsuzluk noktası!
Öz`deki ana cevhere ait özelliğin, mânânın bu boyutsal tenezzülle kişinin varlığında açılması anlamında...

BOYUTSAL ÖZEİNİM
Bkz. B / Boyutlar /“Evrende tek canlı varlık türü, insan mı? Farklı boyutlarda canlı- bilinçli başka varlıklar var mı?”


BOYUTSAL KATMANLAR
(“ÂLEMLER”)
“BOYUTSAL” ne demektir? ...

Dilimiz döndüğünce izaha çalışalım:
Biz içinde yaşadığımız madde boyutunu(âlemini); yani, sonsuzluk skalasında yer alan sayısız katmandan sadece birini, “beş duyu” diye bilinen “kesitsel algılama araçlarıyla” farketmekteyiz.
Bizim dünyamız ve güneş sistemimiz dışındaki sistemlerde yaşayan canlılar yanında, bizim bildiğimiz türler, okyanustan bir damla gibidir!.
Gerçekte, bizim güneş sistemimiz dışındakilerle birlikte algılama alanımız içinde kalan tüm varlıklar, bizim bir alt veya bir “ÜST BOYUT”umuzda yaşayanlar arasında tek kelime ile bir “hiç” durumundadır.
Allah Rasûlü;
“Birinci semâ ve içindekilerin tümü, ikinci semâ içinde çöldeki bir yüzük oranındadır; ikinci semâ ve içindekilerin tümü, üçüncü semâ içinde gene çöldeki bir yüzük gibidir ve yediye kadar bu böyledir.” şeklinde özetleyebileceğimiz hadisiyle, sayısız katmanlardan oluşan evren içindeki, bizim boyutumuza işaret etmek istemiştir.
Çünkü kendisi, Cebrail’in “SIKMASI” sonucu, “başka boyutları ve bu boyutların canlılarını algılayabilir” duruma gelmişti!.
Gerek bizim ve gerekse bizden evvel yaşamış bir çok “hakikat ve mârifet” müşahedesi olan zevâtın müttefik olduğu, “cennetlerin, galaksi içindeki yıldızlarda yeraldığı” hususu, bu “boyutsallık” kavramı anlaşılmadan asla idrâk edilemez.
Müşahede edilen cennetler ve canlıları, bu yıldızların görülmekte olan madde yapılarında değil, boyutsal derinliklerinde mevcuttur.
Cehennem’in “GÜNEŞ” olması dahi, algılanan fizik madde boyutu itibariyle değil; şu anda yaşamakta olan geçmiş ruhların, cinlerin yaşamakta olduğu altboyut itibariyledir!.
Hadislerle sâbit olan, “cehennemlik kabir ehli”nin cehennemi ve zebânilerini görme olayı, dahi GÜNEŞ’in, ruh boyutundan algılanması sebebiyledir!.
Allah’ın takdiri ve lütfu ile vâkıf olduğumuz ve müşahede ettiğimiz bu gerçekleri elbette ki bizden evvel de müşahede eden sayısız zevât mevcuttu...
Ne var ki, onların yaşadıkları devirlerde bu “BOYUTSAL”lık gerçeği bilinemediği için, tespit ettikleri, hattâ iletişim kurdukları “ayrı boyut varlıklarını” bu biçimiyle anlatamıyorlar ve “mekânsallık” kavramı içinde, “sanki uzayın bir yerindekilerden sözediyorlarmış” gibi dile getiriyorlardı.
Gelişmek isteyen insan için en alt düşünce seviyesi şu olmalıdır:
“İDRÂK EDEMİYORSAN, hiç değilse İNKÂR ETME!.”
Şu anda biz nasıl aramızda dolaşan CİNLERİ, ya da şehidlerin, evliyanın ruhlarını göremiyorsak; oysa onlar bizim şu dünyamızı paylaşıyorlarsa; ve bu tespiti yapamayışımızın sebebi, onların aramızda, fakat ayrı bir boyutta oluşu ise...
Şu anda diğer yıldızlarda mevcut olan cennetleri ve oraların kendine has canlılarını da, o yıldızların farklı boyutlarında yaşamaları sebebiyle algılayamamakta; bilgisizlik ve peşin hükümlülük yüzünden varolan gerçekleri inkâr etmekteyiz.. Kezâ Cehennem olan GÜNEŞ de böyledir!.
Halografik esasa dayalı olarak evren varolduğu içindir ki, evrende var olan her mertebe ve boyut ve katman, her zerrede mevcuttur!.

----
alıntıdır
 
HERKESİN BİR FREKANSI VARDIR!

İki insan, aynı ya da birbirine yakın frekansta iseler ancak ortak bir şeylere sahip olur ya da yan yana gelebilirler.
Bunun dış görünüş, kültürel geçmiş, eğitim, deri rengi, mali durum, ülke, ilgi vs ile en ufak bir ilgisi yoktur. İki insan ancak aynı frekansa sahipse, yan yana gelir ve birlikte olurlar.
Örneğin, bir restorana girdiğinizde, belli bir masada insanların birlikte oturduğunu görürseniz, onların hepsinin yakın frekanslarda olduklarını fark edersiniz. Bu yüzden arkadaşlar yan yana gelirler. Yine bu yüzden arkadaşlar ve eşler birbirlerinden ayrılırlar.
Aralarından birinin frekansı yükselir; diğeri aynı kalırsa, ikinci kişi diğerinin hologramından düşer. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, diğerinin frekans aralığının dışına düştüğünden bağlantı kuramazlar. Hiç düşündünüz mü, okuldan bazı arkadaşlarınız artık arkadaşınız değildir ve onlarla hiç bir bağlantınız yoktur? Çünkü frekansınız değişmiştir ve genel anlamda onları “göremiyorsunuzdur” artık.
Bizler gerçeği, şimdiki kitlesel bilincimizin odaklandığı bir alt boyutta var olan frekans bantlarının titreşimlerinin alt frekanslarının içinde olan kolektif kitlelerin düşünce formları şekliyle algılayabiliyoruz. Yani örneğin DNA sarmallarınızın 5 tanesi aktive olmuşsa ve bilinçliliğiniz beşinci boyuttaysa düşünce formlarının 4. Boyuttaki gibi yoğun (katı) olduğunu görürsünüz.
Bu yüzden farklı insanlar, yaşamı bütünüyle birbirlerinden farklı algılarlar. Bilinç ve DNA aktivasyon düzeyi farklılıkları yüzünden… Düşünün bakalım dışarıdaki gerçekten tuhaf kombinasyon oluşturan çiftleri, asla yan yana gelmelerini hayal bile edemeyeceğiniz insanlar birliktedirler. Birliktedirler çünkü aynı frekanstadırlar.
Konuya frekans açısından bakarsanız; kendinizin de neden artık bir takım insanlarla birlikte olmadığınızı görürsünüz ve ilişki “yürümüyorsa” kendinizi kötü hissetmek zorunda kalmazsınız.
Eğer frekansları uyumlu değilse 2 kişi yan yana duramaz. Aynı şekilde eğer rezone olmadığınız bir çevrede çalışıyorsanız, orada fazla kalamazsınız. Gerçekten de o çevre ve oradaki insanlarla aynı titreşimde salınmadığınızı hissedersiniz ve sonunda sizin oradan ayrılmanızı gerektirecek bir olay vuku bulur.

Alıntı
 

Ayyy iyice merak ettim.
Korktum da tabiii bakayim bulursam okurum.
Sağol canım
 
Duygusal Hayatımızın Çöpünü Boşaltalım,

İşinize yarayan ne varsa bilgisayarınızda saklar; işe yaramayan, güncelliğini yitirmiş ne varsa bu kutuya atarsınız. Olmazsa, geri dönüşüm kutusunu da boşaltır, tüm işe yaramaz şeyleri bir defada uzay boşluğuna gönderiverir, bir daha yüzünü bile görmezsiniz.

Peki, yaşanmış, bitmiş, güncelliğini kaybetmiş, artık üzerinizde hiçbir etkisi kalmamış ya da sadece olumsuz tortularını taşıdığınız duygularınızdan ne haber?

Yaşadığınız anda bile hoşlanmadığınıza karar verdiğiniz anılar… Eski aşklarınızı ne yaptınız mesela? Yoksa yaşanıp bittikten, üzülüp bunalıp stresini çektikten sonra onları ahde vefa olsun diye kaldırıp beyninizin en kıymetli yerindeki duygusal çöplüğünüze mi attınız? Attınız, buraya kadar güzel. Acaba onlar şimdi o çöplükte, canınız ne zaman sıkılmak ve kendinize bunalım yaratmak isterse çıkarıp çıkarıp kullanılmak üzere emre amade mi bekliyor?

Sizi Üzen Duyguları Artık Yanınızda Taşımayın!

Bazen şöyle bir cümle söylendiğini duyarım da, kanım mı donsun, kahkahalarla güleyim mi şaşırır kalırım. Mesela kimi arkadaşlar der ki; “Ben eski aşklarımın hiçbirini unutmadım, yaşadığım ne varsa anılarımda, aklımda.”

Aferin. Bu kadar vefalı olduğunuz için kendinizi tebrik edebilirsiniz; bir de tenekeden madalya takın bari! Zihninizde kaç tane yaşanıp bitmiş aşk, yaşanmış ama kötü bitmiş ilişki, ne bileyim kazık atmış, sizi üzmüş arkadaşlarınızla ilgili anılar, kısaca canınızı sıkıp sizi üzebilecek ne varsa sakın bir yere göndermeyin. Ömrünüzün sonuna dek beraber yaşayın!

İnkar edemem; aşk güzel bir duygudur. Bizi mutluluktan bebekler gibi zıplatır, kış ortasında bahar yaşatır, mutlu olmamızı sağlar. Vefa da güzeldir. Yaşanılmış olayları, insanları, ilişkileri, aşkları unutmamak gerekir. Peki ama biz? Kendimize olan vefa borcumuz? Kendimize karşı yerine getirmemiz gereken görevlerimiz ve sorumluluklarımız?

İçimizdeki duygu çöplüğü bana göre gerçek bir bomba gibidir. Nasıl ki bir çöp bidonu, içine tehlikeli maddeler atıldıkça sessiz sakin şişer, dolduğunda da patlar; içimizde taşıdığımız ve hoşlanmadığımız ne varsa doldurduğumuz ‘Duygu Çöplüğü’ de işte böyle tehlikeli bir bölgedir.

Aşk güzeldir elbet. Doğar, büyür, yaşar. Ama unutmamak lazımdır ki bir gün mutlaka biter. Doğası gereği bitmek zorundadır. Tarihe mal olmuş ünlü aşklara baktığınızda göreceksiniz ki, ya kadın ölmüştür, ya erkek… Aşkları da araya ölüm engeli girip bitmeye fırsat bulamadığından, tarihe mal olmuştur. Son aşama hep bitiştir; bu kaçınılmaz. Bitişlerden sonra da zavallı ruhumuzda iyiler yanında kötü olayları da mı tutacağız? Bize kendimizi kötü hissettiren olayları zihnimizde, duygu çöplüğümüzde neden barındıralım?

Zihnimizi Çöplerinden Kurtarma Aşamaları

Gelin isterseniz bugün beynimizin “Duygu Çöplüğü” bölümünde bir tarama çalışması yapalım. Bizi üzen, bunaltan, mutsuz eden, süründüren ne varsa onları aklımızdan çıkarıp uzayın boşluklarına bir daha buluşmamak üzere gönderelim. Bunu başarmak için de şu sıralamayı takip edelim:

Öncelikle evimizin içinde kendimize sakin bir yer bulalım. Mekan seçimi size ait olup ses ve gürültüden etkilenmeyeceğiniz, rahatsız edilmeyeceğiniz bir yer olması gerekmektedir.

Terapimizi yapacağımız mekanın renkleri ise rahatlatıcı, pastel renklerden seçilmiş olmalı. Renk seçim imkanımız yok ise, hiç olmazsa oturduğumuz yere yeşil, mavi, pembe, sarı gibi renklerin pastel tonlarından oluşmuş veya bu da bulunamıyorsa beyaz bir örtü örtmek yeterli olacaktır.

Mekan seçimini yaptıktan sonra yanımıza bir adet kalem ve bol miktarda küçük kağıt (hatırlatma kağıtları boyutunda olması yeterli), bir adet kutu, bir de kulaklıkla hareketli bir müzik dinlememize imkan verecek herhangi bir alet alarak, yalnız kalabileceğimiz ve rahatsız edilmeyeceğimizden emin olduğumuz anda mekanımıza çekilelim.

Rahatça oturabileceğimiz bir pozisyonda yerimize yerleşip kendi içimize dönerek duygu çöplüğümüzde tarama yapmaya başlayalım. Bu taramayı yaptıkça aklımıza gelen her olay bir diğerini çağıracak, birbiri ardına kötü anılarımız yavaş yavaş sıraya dizilmeye başlayacak.

Her bir kağıdın üzerine ayrı ayrı canımızı sıkan, bizi üzen, bunaltan hangi anımız varsa onları kısa notlar halinde yazalım.

İçimizde varolanları bitirdiğimize ve hepsini kağıda döktüğümüzü düşündüğümüz anda yazma işlemine son verelim.

Kağıtlarımızı sıraya koyalım. Mekanımıza çekilirken yanımıza almış olduğumuz kutuyu yakınımızda bir yerlere koyalım. Müziğimizi dinlemek üzere kulaklıklarımızı takalım. Dinlemek üzere seçtiğimiz parçaların hareketli bir tempoda olmasına özen gösterelim; çünkü ağır ritimli parçalar bizim dağılıp anılarımıza dalmamıza neden olur.
Sıraya koyduğumuz kağıtları teker teker alıp okuyalım (tercihen sesli), okuyup bitirdikten sonra da buruşturup çöp sepetine atalım. Bu işlemi yaparken gözlerimizi kapatalım. Bu arada bu olayın beynimizin içinden dertop olup kağıdımızı attığımız kutuya düştüğünü hayal edelim.

Yazdığımız kaç adet kağıt varsa hepsi için aynı işlemi uygulayalım. Tüm kağıtlarımız bittiğinde, bunları doldurduğumuz kutuyu da alıp hepsini akan bir suya keyifle boşaltalım. Akar su hiçbir zaman kir barındırmaz, kötü anılarımıza da layık oldukları finali yaşatacaktır.
Bu terapiyi, olumsuz hisler bizi ne zaman rahatsız ederse tekrar uygulayabiliriz. Lütfen unutmayın, bunu vefasız olduğumuzdan veya insanlara değer vermediğimizden değil, sadece karmakarışık hislerle baş başa kalmak yerine, biraz olsun ferahlamak ve ruhumuzu rahatlatmak için yapıyoruz. Önce de söylediğim gibi aşk güzeldir; yaşanılanlardan ise sadece güzel olanlar muhafaza edilmeye layıktır.

Bizi rahatsız eden ne varsa uzaya yollayıp hem rahatımızı kaçırmayalım, hem de yeni ve güzel duygulara gerekli yeri açabilelim.
Alıntı
 
Nefs buyur tatlım birden karşıma çıktı :)

Kök Chakrası: Zikir: Hüvvemin Anlamı : Ya Rabbi

Hara Chakrası: Zikir: Üvvemin Anlamı: Ya Kadimu

Göbek Çhakrası: Zikir: Rahin Anlamı: Ya Haliku

Kalp Chakrası: Zikir: Budin neşrin Anlamı: Ya Kerim Ya Rahim

Boğaz Chakrası: Zikir:Bulliyin Anlamı: Ya muhassaras Semavati vel ardı

Alın Chakrası:Zikir: Kema Yürmin Anlamı: Ya Alimü

Tepe chakrası : Zikir: Henşarin Anlamı: Ya Muhyi

Bu Çalışmaları En uzun Süre olarak 10 veya 15 dakika Yapınız.
Ama daha fazla yapabiliyorsanız daha fazla yapınız.
 

Valla ben de bulmuştum tamm canım okuyordum.
Sağol canım zahmet oldu.
 
buyrun hatunlar
hani şu eski sevgilisinden kurtulmak isteynler
yada birinden zarar görenler
yada geçmişi unut önüne bakıp mutlu olmak isteynler :)) güzel bi çalışma daha sunuyorum size



Canımızı yakan durum ya da kişilerle olan ile görünmez savaşlar yaşamak yerine, o durum ya da kişiden özgürleşmek için bağ kesme meditasyon çalışmasını kolayca uygulayabilirsiniz.

Bir kişi ya da durum canınızı acıttığında, ona nefret ya da olumsuz hisler duyduğunuzu hissettiğiniz her an yapabileceğiniz etkili ve güçlü bir çalışmadır. Anlamalı ve kabul etmeliyiz ki hiçbirimiz, birbirimizden ayrı değiliz. “Başkası” dediğimizde bizim bir yüzümüzü, yönümüzü bize gösteren, içimizde bir duruma işaret eden aynalardan başka bir şey değil. Ne kadar hoşumuza gitmese, canımızı acıtsa da bunun onun görevi olduğunu ve bizim şifalandırılmaya ihtiyaç duyan yanımıza dikkat çektiği için teşekkürü hak ediyor. Şimdi o durum ya da kişi ile görünmez savaşlar yaşamak yerine, o durum ya da kişiden özgürleşme zamandır.

Derin bir nefes alıp, gözlerinizi kapatın.
Burnunuzdan nefes alıp, ağzınızdan yavaşça nefesinizi verin.
Bedeninizin birkaç dakika gevşemesine izin verin.
Şimdi karşınızda o kişi ya da durumu hayal edin.
Gözlerinin içine sevgiyle bakın.
Ve içinizden şunu söyleyin…
“Sevgili …., bana bu yüzümü, yanımı gösterdiğin için sana teşekkür ederim. Seninle çok güzel deneyimler paylaştık. Benim artık buna
ihtiyacım yok. Ben artık bu yükü taşımak istemiyorum. Seni ve kendimi özgür bırakıyorum. Teşekkür ederim”.
Şimdi bedenleriniz arasında eterik bir kordon hayal edin.
Bu eterik kordon ile aranızda negatif enerjiler gidip-geliyor.
Bunlar sizde negatif duygular uyandırıyor.
Şimdi sağ elinize büyük altın bir makas alın.
Ve bu aranızda ki eterik kordonu, altın makas ile kesin.
Şimdi kordonun her iki tarafının da kuruyup düştüğünü imgeleyin.
Ve yeniden o kişinin gözlerinin içine bakın.
Ona yeniden teşekkür edin ve onu sevdiğinizi söyleyin.
Onu ve kendinizi sonsuza dek serbest bıraktığınızı ifade edin.
Ona sarılın ve sonra gitmesine izin verin.

Bu çalışma oldukça etkili ve güçlü bir çalışmadır. Bir defa yapmanız tüm negatif bağları kesmeniz için yeterlidir. Böyle olduğuna inanın, böyle olduğunu bilin.
Sevgi bağları kesilen bağlar değildir. O yüzden endişeniz olmasın. Bu çalışma sadece ve sadece negatif enerjilerin gidip-geldiği, size yük olan bağları keser. Ve sizi sonsuza dek özgürleştirir. Kendinizi hiç olmadığınız kadar rahatlamış ve hafif hissedersiniz. Her türlü durum ya da kişi ile bunu çalışabilirsiniz.
Şifa olsun.

alıntıdır.
 
Bak bak pofu cum ilk topigine 1 haziranda yazmisim,daha o zaman Amerika imajinasyonlarimdaydi sadece.Demisim ya Rabbim en guzelini sunuyor diye,yine yapmis yapacagini en guzelini sunmus cok şükür Eş Şekur : )
 
Supermis canim,sadece eski sevgiliye degil sevmedigimiz kinlendigimiz her kisiye eterik bag kurariz.Bu baglari cozdukce cok rahatlar daha da ozgurlesiriz.Harika bir yontem sagol bebem
 
Bak bak pofu cum ilk topigine 1 haziranda yazmisim,daha o zaman Amerika imajinasyonlarimdaydi sadece.Demisim ya Rabbim en guzelini sunuyor diye,yine yapmis yapacagini en guzelini sunmus cok şükür Eş Şekur : )

evet canım hatırlıyorum :))))


Supermis canim,sadece eski sevgiliye degil sevmedigimiz kinlendigimiz her kisiye eterik bag kurariz.Bu baglari cozdukce cok rahatlar daha da ozgurlesiriz.Harika bir yontem sagol bebem

evet canım her konuda geçerli..aklıma o geldi..genelde burda dert yanıyoruz ya hep ''eski sevgiliden kurtulma'' yöntemi işte :)
 
Hepsine birebir sahidim,enerjimi yukselttigim an cevrem bambaska boyuta giriyor :) Yeni enerji pesindeyim bakalim kimler cikacak karsima.Yakin zamanda sizler ciktiniz mesela,diger bir grubum vardi cok sevdigim onun ki bitti mesela frekansi.Enerjime enerji kattiniz sagolun varolun bu arada:)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…