ANNELİK SANATI
Çocuğun ellerini kullanma ihtiyacında olduğunu anlamayan ve bunu çalışma güdüsünün ilk belirtisi olarak karşılamaya yanaşmayan bir yetişkin, onun gelişmesini engelleyebilir.Bu her zaman yetişkinin savunucu bir davranış takınmasından ileri gelmez.Daha başka nedenler de olabilir. Söz gelimi , yetişkin eylemlerinin sonucuna gözünü dikmiştir, kullandığı araçları da kendi zihinsel tutumuna göre seçer.Asgari çaba diye bir çeşit doğa yasası vardır onun gözünde, en kısa zamanda amacına ulaşmasına yarıyacak en kestirme araçları seçmeye bakar. Çocuğun görünüşte boş yere bir takım eylemlere giriştiklerini görünce, büyükler hemen üzülür ve ona yardıma koşar.
Çocuğun en olmadık, en hurda şeylere karşı gösterdiği çoşkunluk yetişkini yadırgatır. Çocuk, diyelim masa örtüsünün çarpık olduğunu görünce , nasıl örtülmüş olması gerektiğini hatırlayarak , olanca coşkunluğuyla onu beceriksiz hareketlerle ama ısrarla düzeltmeye kalkar. Gelişiminin işte bu dönemini geçiştirmekte olan bir çocuk için bu anlı şanlı bir eylemdir ve bunu ancak yetişkinler karışmaz, engel olmaya kalkışmazsa başarabilir.
Çocuk saçını taramak mı istiyor, yetişkin bu soylu isteğin karşısında sevinecek yerde sinirleri bozulur.Çocuğun saçını gereğince ve tez elden tarayamayacağını, bu işin üstesinden gelemeyeceğini, oysa bu işi kendinin hemencecik ve gerektiği gibi bitirebileceğini bilir ya! İşte o zaman bu yapıcı ve zevkli işle uğraşan yavru, bir de bakar ki, o ne yaparsa , başa çıkamaycağı kocaman varlık başında bitmiş, saçını ben tarayayım deyip kapıveriyor.Yetişkini sinirlendiren şey , çocuğun sade yapamayacağı bir işle yok yere uğraşması değildir, asıl kendisinden farklı bir çalışma ritmini, eylem tarzını da kabul edememektedir.
Ritm, dilediğiniz anda değiştirebileceğiniz rastgele bir kavram değil. Ritm, kişinin vücut biçimi gibi temel bir özelliktir. Bizler, hareket ritmi kendimizinkine uygun kimselerle düşüp kalkmaktan hoşlanırız; meşrebimize , ritmimize uymayan işlere koşulmaktan da hiç hoşlanmayız.
Söz gelimi, yarı felçli biriyle birlikte dolaşmak bizi bunaltır; o titreyen elleriyle kahve fincanını ağzına götürürken , içimiz daralır.Kendi hareket özgürlüğümüzle bu tutukluk arasındaki çelişki gözümüze batar. Ne yaparız o zaman? O na yardım bahanesiyle, fincanı elinden alıp, ben içireyim sana! diye abanırız üstüne. Aslında dileğimiz yardım değil, bu kendimizinkine uymayan yabancı hareket ritmine son vermektir.
Yetişkin de çocuğa aşağı yukarı böyle davranır. Bilinçsizce kalkar, çocuğun o doğal , ama ağır ve hesaplı hareketlerini engeller, böylece sinek kovarmış gibi o tedirginlik konusunu ortadan kaldırıverir.Buna karşılık çabuk ve hızlı bir ritmle girişmesi şartıyla çocuk, kendi kafamıza göre bir yol yordam tutturmuş olduğu için , ona karşı sabrımızı kullanırız. Ama çocuk ağır ağır, kendi ritmince harekete koyuldu mu, dayanamayız, burnumuzu sokarız hemen; çocuğun tarzı yerine kendi hareket tarzımızı dayatırız. Lakin böyle davranmakla , çocuğa yardım etmek bir yana, onun ihtiyaçlarını ayaklar altına aldığımızı aklımıza bile getirmeyiz. Çocuğun serbestçe hareketlerini önler, doğal gelişimini köstekleriz. Büyükler üzerine, seni yıkayacağız, seni giydireceğiz, diye geldikçe, sözde huysuz bebeğin feryadı basması, büyüme çabası süresince karşılaştığı bütün bu engellere isyandır aslında. Ama , hangimizin aklına gelir ki, yaptığımız o yersiz yardımlarla çocuğun yaşamını zehir etmekteyiz, bunlar ömür boyu acısını çekeceği çeşitli baskıların başlangıcıdır.
Maria Montessori